25 Mayıs 2014 Pazar

-Türkiye ekonomisinin sorunları

- En temel sorunların başında enflasyon geliyor
-Türkiye’de enflasyon hala yüzde 8’lerde beklenirken,
ekonomisi istikrarlı ülkelerde enflasyon yüzde 2’lerde kalıyor
-Enflasyonun yüksek olması, gelir dağılımı bozan en büyük
sebeplerden biri. TÜİK’e göre, 2012 yılında, en zengin 
yüzde 20’lik grup kullanılabilir gelirin yüzde 46,6’sını alırken, 
en yoksul yüzde 20’lik grubun payı yüzde 5,9’da kalıyor
-Uzun yıllar ortalaması göstermiştir ki Türkiye’nin potansiyel
büyüme oranı yüzde 5’lerdedir. Türkiye’nin en azından
yüzde 6, hatta yüzde 7 büyümesi gerekir
-Türkiye gibi, 50-60 milyar dolarlık zorunlu enerji,
yine milyarlarca dolarlık hammadde ithalatınız varsa, iç 
piyasada üretilebilecek ara malları bile yurtdışından ithal 
ediyorsanız ihracatın ithalatı yakalaması beklenemez


Türkiye ekonomisinin neden sorunlar yaşıyor? Neden potansiyeli kadar büyüyemiyor? Neden düşük enflasyona ulaşamıyor? Neden düşük işsizlik oranlarına sahip değil? Neden gelir dağılımı bozuk? Neden rekabetçi bir ekonomi değil? Neden dış ticaret ve cari işlemler açıklarından kurtulamıyor? İlk akla gelenler bunlar. Çok daha fazlası yazılabilir. Düşünmek gerek…
En temel sorunların başında enflasyon geliyor. Enflasyon sözcüğü veya kavramı ile 20’inci yüzyılda karşılaşsak da Anadolu’da bulunan parayla birlikte hatta, paranın olmadığı dönemlerde, takas ekonomisinde bile enflasyon vardı. Amerika kıtasını keşfeden İspanyollar, Meksika, Peru gibi ülkelerde altın özellikle de çok büyük gümüş yatakları buldular. Kağıt para öncesi altın, gümüş, bakır para yerine geçtiği için İspanya, Avrupa’ya çok büyük miktarlarda gümüş para sürdü ve tüm kıtada enflasyonun yükselmesine neden oldu. Bu durumun Osmanlı Devleti’ni ekonomik olarak zorlamasının, Celali isyanlarına neden olduğunu, bazı tarihçiler öne sürmektedir. O dönemde fiyatlar serbest belirlenemediği için, enflasyon, paranın içindeki altın ve gümüşün oranının azaltılmasıyla yapılıyordu.
Cumhuriyet’ten sonra da enflasyon Türkiye’nin sorunlarından biri olmaya devam etti. Hatta 1970’li yıllarda petrol krizleri ve Kıbrıs harekatının yansımalarıyla neredeyse 30 yıl süren yüksek enflasyon dönemine girildi. Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminlerine göre Türkiye, yüksek enflasyonda 2014 yılında yüzde 8,01 ile 186 devlet içinde 22’inci olacak. Merkez Bankası da, enflasyonun bu yıl sonu itibarıyla orta noktası yüzde 70 olasılıkla yüzde 7,6 olmak üzere yüzde 6,4 ile yüzde 8,8 aralığında gerçekleşeceğini tahmin etti. Türkiye’de enflasyon hala yüzde 8’lerde beklenirken, ekonomisi istikrarlı ülkelerde enflasyon yüzde 2’lerde kalıyor.

Enflasyonun nedeni…

Enflasyonun yüksek olmasının birçok nedeni var. İçlerinden en önemlisi, yüksek enflasyonun devlet tarafından kullanılması. Gelir ve giderini denkleştiremeyen devlet, borçlanıyor. Bu borçların reel faizlerini düşük tutmanın yolu da enflasyonu yükseltmekten geçiyor. Borç için yüzde 10 faiz verirken, enflasyon da yüzde 10 ise, reel faiz sıfır, devlet faiz ödemiyor demektir. Enflasyon, aynı zamanda sabit gelirlilerin reel gelirlerini düşürmek için de kullanılıyor. Eğer devlet memuruysanız ve maaşının yüzde 6, açıklanan enflasyon da yüzde 6 artıysa maaşınız yerinde saymış demektir. Ama gerçek enflasyon açıklananki gibi yüzde 6 değil de yüzde 12 olduysa, maaşınız reel anlamda yüzde 5,36 azalmasına neden olur. Maaşınızın reel olarak azalması, alım gücünüzü de, eğer gerilememişse milli gelirden aldığınız payı da düşürür.

En zengin yüzde 20, gelirin yüzde 46,6’sını alıyor

Bundan dolayı enflasyonun yüksek olması, gelir dağılımı bozan en büyük sebeplerden biri. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK), 2012 yılı “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçlarına göre,  en zengin yüzde 20’lik grup kullanılabilir gelirin yüzde 46,6’sını alırken, en yoksul yüzde 20’lik grubun payı yüzde 5,9’da kalıyor. Bir diğer ifadeyle en zengin beşte bir, ülke gelirinin neredeyse yarısını elde ediyor.  Gelir dağılımını düzeltmek için doğru maliye politikaları uygulamak , dolaylı vergiler yerine doğrudan vergiler ve servet vergilerine ağırlık vermek, çok kazanandan çok, az kazanandan az oranda vergi almak gerekiyor. Bunu da devlet yapmak istemiyor. Herkesten eşit oranda alınan Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi gibi dolaylı vergiler devletlere iyi gelir sağladığı ve kolay toplandığı için, toplanması daha zor olan doğrudan vergilerle uğraşmak istemiyorlar.

Merkez Bankası risk aldı

Bir ülkede yüksek enflasyon yaşanıyorsa, bu faizlere yansır. Yükselme eğiliminde bir enflasyon varsa, faizleri düşürmek büyük bir risktir. Merkez Bankası da en son yaptığı yarım puanlık faiz indirimiyle, siyasilere dayanamadı ve  risk aldı. Faiz artışı, yatırım maliyetlerini artırır. Genel kar oranını düşürür. Tasarruf oranı da düşükse, ülke yeterince yatırım yapamaz hale gelir. Bu üretime yansır. Ülke yeterince üretemez, kaynaklarını optimum şekilde değerlendirmez. Kaynaklar derken insan kaynaklarını da işin içine katmak gerekir. Milyonlarca kişi iş bulamaz, bunların büyük çoğunluğunu da genç işsizler oluşturur. İşsizlik oranı yükselir. Uzun yıllar ortalaması göstermiştir ki Türkiye’nin potansiyel büyüme oranı yüzde 5’lerdedir. Fakat yüzde 5 büyüme, nüfus artışı nedeniyle işsizliği önleyecek bir büyüme değildir. Türkiye’nin en azından yüzde 6, hatta yüzde 7 büyümesi gerekir.
Üretim yeterince ve karlı bir şekilde yapılamıyorsa, açık, ithalatla kapatılır. Türkiye gibi, 50-60 milyar dolarlık zorunlu enerji, yine milyarlarca dolarlık hammadde ithalatınız varsa, iç piyasada üretilebilecek ara mallarını bile yurtdışından ithal ediyorsanız, ihracatın ithalatı yakalaması beklenemez. Ülke tarihimiz bize göstermiştir ki Türkiye, ihracata dayalı değil, ithalata dayalı bir büyüme modeli izlemektedir. Dış ticaret açığını ve dolayısıyla cari işlemler açığını bu mantıkla kapatmak da mümkün değildir. Genelde ihracatın ithalatı karşılama oranı, yüzde 70’lerin altında kalmaktadır. Türkiye, açık vererek dış ticaretini sürdürmekte, açığı kapatmak üzere de sürekli dış piyasalardan borçlanmaktadır.

Rekabetçilikte 40’ıncı ekonomi


Bu kadar istikrarsızlığı olan bir ülkenin rekabetçi bir ekonomi olması da mümkün değildir. Türkiye, önce kendi iç sorunlarını çözmek, enflasyonu düşürmek, gelir dağılımını düzeltmek, işsizliği önlemek, üretime, özellikle de imalat sanayine ve yüksek teknolojiye dayalı bir ekonomi olmak, en az ithalatı kadar ihracat yapabilir hale gelmek zorundadır. Bunların hepsi de birbiriyle bağlantılı konular. Birini halletmeden diğerini çözemiyorsunuz. Bu sorunları çözmeden de rekabetçi bir ekonomi olamıyorsunuz. En son İsviçre ekonomi okulu IMD’nin Dünya Rekabet Gücü Listesinde 2013 yılında 37’inci olan Türkiye, 2014 yılında 40’ıncı sıraya geriledi. Ne bekleniyordu ki... Rekabetçilikte üst seviyelere mi çıkılacaktı. Bu kadar sorun varken...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder