8 Aralık 2016 Perşembe

-Dolarizasyonun panzehiri; “Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı”

Dolarizasyon kavramı uzun zamandır iktisadi teoride kullanılan bir kavram. Ekonominin dolarize olması, ulusal para yerine doların ikame olması anlamına geliyor. Sebebi, ulusal paranın yüksek enflasyon nedeniyle değer kaybından kendini koruma durumudur. Dolarizasyonda bazı ülkeler o kadar ileri gitmişlerdir ki ulusal para birimlerini bile tedavülden kaldırmış, yerine dolar kullanmaya başlamışlardır. Bu ülkelerin duruma tam dolarizasyon, ulusal para birimlerini tedavülde tutmakla birlikte, ulusal para birimiyle beraber doların da çok sık kullanıldığı, insanlar tarafından finansal varlık olarak tutulduğu, ödemelerin yapıldığı hesap birimi olarak kullanıldığı ülkelerin durumuna da kısmi dolarizasyon durumu denir.
Merkez Bankası eski başkanlarından Süreyya Serdengeçti’nin 3 Ekim 2005 tarihinde Eskişehir’de verdiği bir konferansının Merkez Bankası tarafından “Dolarizasyon/Ters Dolarizasyon” başlığıyla kitap haline getirilmiş baskısının ikinci sayfasında, dolarizasyon kavramını ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır.


Serdengeçti, dolarizasyon kavramıyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor:
“Dolarizasyon kavramı; akademik yazında başlıca iki alt başlık altında yer almaktadır. Bunlardan ilki tam dolarizasyondur. Tam dolarizasyon, bir ülkenin ulusal parasını tamamen terk edip, yabancı bir para birimini resmi para birimi olarak kullanmasıdır. Euro bölgesini, bir para birliği olması nedeniyle farklı bir örnek olarak değerlendirirsek, tam dolarizasyon için Panama ve Ekvador gibi sadece birkaç küçük ülke örneği olduğunu söyleyebilirim.
Dolarizasyon kavramına ilişkin ikinci alt başlık ise, Türkiye ekonomisini yakından ilgilendirmesi nedeniyle, bugünkü konuşmamın da asıl temasını oluşturan kısmi dolarizasyondur. Kısmi dolarizasyon; bir ülkede ekonomik birimlerin, yüksek enflasyon ortamında ulusal paranın değer kaybından korunmak amacıyla, ulusal para cinsinden finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal varlıkları seçmeye başlamasıyla ortaya çıkmaktadır.
Kısmi dolarizasyon, gerek ortaya çıkış nedenlerine gerekse ülkelerin kendilerine özgü koşullarına bağlı olarak farklı biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Uygulamada görülen bu farklılıklar kısmi dolarizasyon başlığı altında birçok dolarizasyon tanımı yapılmasını gerektirmektedir. Şimdi bu tanımlara, tarihsel gelişim sürecine bağlı olarak kısaca değinmek istiyorum. Erken iktisat yazınında kısmi dolarizasyon, para talebi dinamikleriyle, özellikle de dolarizasyon ve enflasyon arasındaki ilişki çerçevesinde “para ikamesi” kavramı ile ilişkilendirilmiştir. Bu kapsamda dolarizasyon ya da zaman zaman aynı anlamda kullanılan para ikamesi, ödeme ve hesap birimi olarak işlemlerde yabancı para cinsinden varlıkların kullanılmasıdır. Genelde dolarizasyonun ilk aşamasının, yabancı para cinsinden varlıkların değer biriktirme aracı olarak kullanılmaya başlanması olan ‘varlık ikamesi’ şeklinde geliştiği, yüksek enflasyonun kronik bir hal almasıyla beraber de para ikamesine dönüştüğü görülmektedir. (Armas, A. ve Webb, R. (2003). “Monetary Policy in a Highly Dollarized Economy: The Case of Peru”. (Editör: P.C. Ugolini, A. Schaechter, M.R. Stone). Washington: International Monetary Fund)
Öte yandan, özellikle gelişmekte olan piyasalarda yakın geçmişte sıkça yaşanan bankacılık krizleri, iktisat yazınına varlık dolarizasyonunun yanı sıra “yükümlülük dolarizasyonu” kavramını da eklemiştir. Yükümlülük dolarizasyonu; ülkedeki bankacılık ve kamu kesimi dahil olmak üzere tüm ekonomik birimlerin, yabancı para cinsinden büyük miktarda yükümlülüklerinin bulunmasıdır. Diğer taraftan, bu tarihsel gelişim sürecinde, literatürde hem varlık hem de yükümlülük dolarizasyonları tek bir başlık altında toplanmıştır: “Finansal dolarizasyon”. Bugün gelinen noktada, finansal dolarizasyon; bir ülkedeki yerleşiklerin, hem varlık hem de yükümlülüklerini yabancı para cinsinden tutma eğilimleri olarak tanımlanmaktadır. (Levy-Yeyati, E. (2003). “Financial Dollarization: Where Do We Stand?”. Conference on Financial Dedollarization: Policy Options, IADB, Washington, D.C. December 1-2, 2003.)”
Uluslararası rezerv, herhangi bir para biriminin, ödeme aracının merkez bankaları ve para üzerinde söz sahibi kuruluşlarca tutulan miktarını ifade etmek için kullanılır. Bunlar döviz, altın ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) özel çekme haklarından (SDR) oluşmaktadır.
Uluslararası rezervlerde en çok tutulan para ABD Doları’dır. Bunu avro izler.  Bunun dışında Japon Yeni, İngiliz Sterlini ve Çin Yuanı gibi paralar da ABD Doları ve Avro’nun ağırlığına göre çok yetersiz kalmasına rağmen paylarını artırmaya başlamışlardır.
Uluslararası ticaretin çok büyük bir kısmı dolar üzerinden yürümektedir. Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın aktardığı Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, 2014 yıl sonu itibarıyla ülkelerin 8 trilyon 85 milyar dolar olan döviz rezervlerinin yüzde 63’ü, 3 trilyon 826 milyar doları ABD Doları’ndan oluşuyor. Avronun tutarı 1 trilyon 351 milyar doları, payı yüzde 22’yi buluyor. İngiliz Sterlini ve Japon Yeni’nin payı yüzde 4’er, Avustralya Doları ve Kanada Doları yüzde 2’şer pay alıyor. Diğer paraların payı da yüzde 3’te kalıyor.
Kavramı açıkladığımıza göre, bu durumdan nasıl kurturulabileceğimizi de anlatmamız gerekir.
Son günlerde kamu kurum ve kuruluşlarının varlıklarını TL’ye döndürmesi yerinde bir karardır.
Doların etkisini azaltmak için, yüzde 2’lere inmiş bir enflasyona, istikrarlı bir TL’ye öncelikle ihtiyaç vardır.
TL, güven vermediği, geleceğe yönelik kuşku yarattığı bir ortamda insanların TL’ye yönelmesi, doları veya avroyu bırakması pek de mümkün değildir. İnsanların dolara yönelmesinin sebebi, Serdengeçti’nin belirttiği gibi, ekonomik birimlerin, yüksek enflasyon ortamında ulusal paranın değer kaybından korunmaktır. Ekonomik birimler böyle bir yol izleyerek varlıklarını korumaya çalışmaktadır. Bu da doğal bir durumdur.
Örneğin kiraların dolar veya avro cinsinden alınması uygulaması. Enflasyonun çok yüksek olduğu dönemlerde ev kiralarken depositoyu dolar veya avro üzerinden alırlardı. Üç-beş yıl sonra evden çıktığınızda deposito fazla erimesin diye…    

Dolarizasyondan kurtulmak için yapılması gerekenler:
-              İstikrarlı bir ekonomi yönetimi,
-              ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerdeki düzeyde yüzde 2’lerde bir enflasyon,
-              Enflasyonun üzerinde pozitif TL mevduat faizi,
-              Kamu ihalelerinin TL üzerinden yapılması,
-              Kamunun varlıklarını TL’de tutması,
-              Özel sektörün döviz pozisyon açıklarının kapatılması veya en düşük düzeye indirilmesi,
-              Yurtiçinde TL kullanımının özendirilmesi,
-              Geleceğe yönelik hedeflere bağlı kalınması, gerçekleştirilebilir hedefler konulması ve bu hedefe ulaşmak için azami gayret gösterilmesi,
-              Devletin yurtiçi borçlanmalarını dövize endeksli yapmaması, tamamen TL cinsinden borçlanması,
-              Ödemelerle ilgili bütün hukuki metinlerin yurtiçinde sadece TL cinsinden yapılmasına izin verilmesi. Kira sözleşmeleri gibi.
-              Dövizle alışverişin sınırlandırılması. Yabancı paranın bu kadar fazla yurtiçinde dolaşımına izin verilmemesi.
-              Kayıt dışı ekonominin azami ölçüde azaltılması. Sisteminin tamamına yakınının kayıt içine alınması için çalışılması.
-              Çok büyük yatırımların yap işlet veya yap işlet devret yöntemiyle yaptırılmasında dolar veya avro yerine TL’nin esas alınması. TL’den yüklenicinin zarar etmesinin önlenmesi açısından değerin enflasyon oranında artışlarla sürekli reel tutulması sağlanabilir.
-              Hepsinden önemlisi cari açığın kapatılmasına yönelik politikalar uygulanması. Bunun için ülkenin döviz gelirlerini artıracak, döviz giderlerini azaltacak şekilde politikalar izlenmelidir. Turizm, navlun, yurtdışı işçi gelirlerinin artması, ihracata dayalı ekonomi haline gelinmesi önemli bir unsurdur. İthalatın da çok sıkı bir şekilde takip edilmeli, ithalatı sınırlayıcı politikalar uygulanmalı, ithal ürünler yerli ürünlerle ikame edilerek ithalat azaltılmalıdır. Mal (ihracat) ve hizmet (turizm, navlun gibi) gelirlerini artırmak, giderleri azaltmak için elden gelen yapılmalıdır. Ülke döviz açığını ne kadar az verirse dolarizasyondan o kadar çok uzaklaşır.
-              Tabii her şeyin başında da üretime ve ihracata dayalı bir ekonomiyi kurmak gerekir. Böyle bir ekonomi oluşturduktan sonra ülkenin döviz sorunu diye bir konusu olmaz.
-              Doğal olarak burada halka da büyük görev düşüyor. İthal ürün yerine yerli ürünleri tercih etmek Türk ekonomisine büyük fayda sağlayacak, dolarizasyonu yok edecektir.
Şimdi burada yer gelmişken yazmadan geçemeyeceğim; 12 Aralık 2016 Pazartesi günü başlayan haftada resmi adıyla Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’nı, bilinen adıyla Yerli Malı Haftası’nı (12-18 Aralık 2016) kutlayacağız. “Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı” sloganını yeniden hayata geçirmek, dolarizasyondan kurtulmanın en önemli adımı olacaktır.

Not: Süreyya Serdengeçti’nin kitabına internette aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz:
Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın çalışmasına internette aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz:

http://www.omerfarukcolak.com/uluslararasi-para-sistemi-ve-doviz-rezervi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder