7 Ağustos 2018 Salı

-Hidroelektrikte kullanılacak potansiyel çok ama önce çevre gelmeli...

-Dünya teknik hidroelektrik potansiyelinin yüzde 2’si, Avrupa
potansiyelinin yüzde 18’i Türkiye’de
-Yüzölçümü dünyanın yüzde 0,5’i, Avrupa’nın yüzde 8’i olan
Türkiye’nin hidroelektrik potansiyeli kesinlikle göz kamaştırıyor
-Yapılan bütün yatırımlara rağmen, hala 216 milyar kWh’lik
teknik hidroelektrik kapasitesinin, yaklaşık 80 milyar kWh’si
olan yüzde 37’sini kullanabiliyor
-Bu oran, ABD’de yüzde 86’ya, Japonya’da yüzde 78’e,
Norveç’te yüzde 72’ye ulaşıyor
-ABD’deki oranı baz alırsak Türkiye en az 105,8 milyar kWh
daha hidroelektrik kapasitesi geliştirebilir
-Tabii hidroelektrik santrallerin çevreye verdiği zararın da 
gözardı edilmemesi, çevrenin korunmasına büyük önem verilmesi
bir zorunluluk
-Çevrenin korunamamasının yol açacağı sorunlar o kadar büyük ki 
enerji ihtiyacının maliyeti yanında önemsiz kalır
-En başta da derelerin HES'lere kurban edilmemesi, özel sektöre
peşkeş çekilmemesi, can suyu bile bırakmayan mantığa bir son
verilmesi gerekiyor

Ankara – 23.07.2018 – Türkiye’nin, hidroelektrik potansiyeli, teorik olarak 433 milyar kilowaatsaat (kWh), teknik olarak (değerlendirilebilir potansiyel) 216 milyar kWh düzeyinde hesaplanıyor.
Devlet Su İşleri (DSİ) verilerine baktığımızda, bu potansiyelin yabana atılır bir potansiyel olmadığını görebiliyoruz.


Çünkü, dünya teknik hidroelektrik potansiyelinin yüzde 2’si, Avrupa potansiyelinin yüzde 18’i Türkiye’de bulunuyor. Oysa dünya karasal yüzölçümünün yüzde 0,5’i, Avrupa karasal yüzölçümünün ise yüzde 7,8’i Türkiye’de. Bu verilerle değerlendirildiğinde Türkiye’nin hidroelektrik potansiyeli kesinlikle göz dolduruyor. Dünya bazında baktığımızda alanın 4 katı, Avrupa bazında baktığımızda ise alanının 2,3 katı bir potansiyelden bahsetmek mümkün.
Şu kesin hidroelektrikte ciddi bir potansiyel var. Fakat işin diğer yönüne baktığımızda, potansiyelin ne kadarını kullandığımıza baktığımızda durumun pek de iç açıcı olmadığını görüyoruz.

-ABD yüzde 86, Türkiye yüzde 37-

DSİ’nin 2017-2021 Stratejik Planı’na göre, ABD teknik hidroelektrik potansiyelinin yüzde 86'sını, Japonya yüzde 78'ini, Norveç yüzde 72'sini, Kanada yüzde 56'sını, Türkiye ise yüzde 37’sini geliştirmiştir.
Türkiye, yapılan bütün yatırımlara rağmen hala teknik hidroelektrik kapasitesinin yüzde 37’sini kullanırken, ABD’de bu oran yüzde 86’ya ulaşıyor. Bu da Türkiye’nin hidroelektrik üretimini en az ikiye katlama imkanı bulunduğunu gösteriyor.

-ABD’deki oran dikkate alındığında-

Bu oran dikkate alındığında, Türkiye’nin 216 milyar kWh’lik teknik potansiyelinin yaklaşık 80 milyar kWh’si geliştirilmiş durumda. Geliştirilmeyi bekleyen 136 milyar kWh’lik bir potansiyel atıl vaziyette duruyor. ABD’deki oranı dikkate aldığımızda geliştirilecek hidroelektrik kapasite 185,8 milyar kWh’ye kadar çıkarılabilir. Bu durumda da 105,8 milyar kWh potansiyel kullanılabilir.
Aralık 2016 tarihli Stratejik Planda, “Avrupa Birliğinin yeşil enerji için uyguladığı vergi indirimleri ve destekleme politikaları ekonomik olarak potansiyelin artmasını sağlayacaktır. Uluslararası Enerji Ajansı'nca (IEA) 2020’de dünya enerji tüketimi içinde hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının bugüne göre yüzde 53 oranında artacağı öngörülmüş olup, bu her güçteki hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesi olarak yorumlanmaktadır. Avrupa Komisyonu Birlik stratejileri kapsamında Avrupa Birliği (AB) içinde 2020 yılına kadar iç brüt enerji tüketimindeki yenilenebilir enerji payını yüzde 20'ye çıkarmak üzere gerekli yasal düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur” denilmiştir.
Planda, ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa, Türkiye’de elektrik tüketimi her yıl yüzde 4–10 oranında arttığına, bu talebi karşılamak için de yeni enerji projeleri için her yıl 4 milyar dolar kaynak ayırmak zorunda olduğuna dikkat çekiliyor.
Stratejik Planda, “Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji hayati bir konu olduğundan, kendine yeterli, sürekli, güvenilir ve ekonomik bir elektrik enerjisine sahip olunması yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve yerli bir enerji kaynağı olan hidroelektrik enerjisi olmak üzere bütün alternatifler göz önüne alınmalıdır” deniliyor.

           -Çevrenin korunması öncelikli-

Tabii hidroelektrik santrallerin çevreye verdiği zararın da gözardı edilmemesi, çevrenin korunmasına büyük önem verilmesi bir zorunluluk. Çevrenin korunamamasının yol açacağı sorunlar o kadar büyük ki enerji ihtiyacının maliyeti yanında önemsiz kalır. Yok olan bir çevreye yeniden hayat vermek, neredeyse imkansız. Bundan dolayı, her ne kadar Türkiye'nin yerli kaynaklarını kullanarak elektrik üretimine ağırlık vermesi gerekliliği varsa da bunu çevreyi bozmadan yapması bir zorunluluktur. Önce enerji değil, önce çevre gelir. En başta da derelerin HES'lere kurban edilmemesi, özel sektöre peşkeş çekilmemesi, can suyu bile bırakmayan mantığa bir son verilmesi gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder